Kaynak: https://www.urartular.com.tr/
Van Gölü hemen doğu kıyısında ovanın ortasında sıra dışı bir kaya yükseltisi olarak yükselen Van Kalesi çok uzaklardan bile etkileyici bir siluete sahiptir. Kale’nin yerleştiği bu konglomera kayalık doğu batı yönünde yaklaşık 1350 metre uzunluğundadır. Genişliği yer yer 200 m’ye, yüksekliği ise kimi yerlerde 100 m’ye kadar çıkmaktadır. Kuzey yönünde nispeten alçak teraslar yaparak yükselen kaya kütlesi güney yönden bir uçurumu andırırcasına diktir. Adeta keskin bir duvar gibi ova düzeyinden etkileyici bir şekilde yükselir.
Van Kalesi’nin özellikle güney yönü bölgeyi ziyaret eden birçok seyyah için de etkileyici olmuş, kale tasvirleri, gravür ve resimler çoğunlukla bu açıdan betimlenmişlerdir. Ermeni tarihçi Movses Khorenatsi (5. Yüzyıl, bazı kaynaklara göre 8. 9. Yüzyıl), Evliya Çelebi ve özellikle 19 yüzyılda kaleyi ziyaret eden batılı seyyahların Van seyahatlerinin önemli başlıklarından birini oluşturur Van Kalesi.
A.H. Layard 1849 yılında Van’ı ziyaret etmiş ilerleyen yıllarda asistanı H. Rassam aracılığıyla Toprakkale ve Van Kalesi’nde kazılar yaptırmıştır. 1916 yılında bölgedeki Rus işgali sırasında arkeolojik kazıları sürdüren Marr ve Orbelli gibi Rus arkeologlar Van Kalesi’nde kazı çalışmaları yürütmüşlerdir. Analı Kız ve çevresindeki alanlarda arkeolojik kazı yaparak, yapıyı tümüyle ortaya çıkarmışlardır. 1938-1939 yıllarında ise Harvard Üniversitesi Semitic Museum ve Brown Üniversitesi’nden Kirsopp Lake ve Dr. Silva Lake Van Kalesi’nde kazı çalışması yürütmüşlerdir.
1960’li yıllarda Prof. Dr. Afif Erzen başkanlığında Van bölgesinde yürütülen kazı ve araştırma çalışmaları programında Van Kalesi de vardır. 1963 yılında Van Kalesi Höyüğü’nde bir sondaj kazısı yapılır. Sitadelde Erzen başkanlığındaki kazılar 1972-1975 yılları arasında sürdürülür. Daha kapsamlı çalışmalar 1987-1991 yılları arasında Prof. Dr. M. Taner Tarhan ve Prof. Dr. Veli Sevin tarafından gerçekleştirilir. Kalede son dönem arkeolojik çalışmalar 2010 yılından itibaren İstanbul Üniversitesi tarafından Doç. Dr. Erkan Konyar başkanlığında yürütülmektedir.
Van Kayalığının topografik yapısı, üzerindeki yapıların konumu ve niteliğini de göz önüne alarak üç bölüme ayırabiliriz. Orta kısımda doğu ve batı hendekleriyle de sınırlandırılan Yukarı Sitadel veya İç Kale yer alır. Burası kalenin en yüksek kesimidir ve tarihsel süreçte hep önemli yapı gruplarını barındırmıştır. Örneğin Urartu Dönemi’nin Eski Saray’ı ve bununla ilişkili ilk yapı gruplarının bu alanda yer aldığı düşünülür. Yukarı Sitadel‘de, hendekle sınırlandırılmış alanın doğusunda daha alçak kayalık kütle uzanır. Evliya Çelebi bu alanı Kesik Kale olarak tanımlamıştır. Kesik terimi hendeği tanımlamış olmalıdır. Birçok araştırmacıya göre iki hendek arasındaki kısım Urartu’nun erken ve gelişme sürecinde kullanılmıştır. Sitadel ilerleyen süreçte hendeğin dışına taşmıştır. Analı Kız, Doğu Odaları, Kremasyon Mezarı gibi Urartu yapıları bu yöndedir.
Kayalığın batı bölümü ise batı hendeğinden başlayan batıya uzanan alanlardır. Bu bölüm alçalarak ova düzeyine kadar iner. Birçok kaynak kaleye çıkışın bu yönden olduğunu bildirir. Gerçekten de kayalığın doğal yapısı kaleye sadece bu yönden daha kolay bir erişimi sağlar. Bu alanda savunma kulelerine ve sistemine dönük mimari düzenlemenin olması da bunu destekler. Urartu dönemine ilişkin birçok yapı grubu da bu kütle üzerinde yer alır. En yüksek kesiminde Yeni Saray ana kaya düzleştirilerek oluşturulan geniş teraslara oturur. Daha batısında yine ismini kayalığın güneyindeki su kaynaklarından alan Horhor Mezarları, daha kuzeyde Minua Ahırı ve ova düzeyindeki Madır Burç burada bulunan önemli yapı gruplarındandır. Horhor bölgesi ve kayalığın batı ucu su kaynakları bakımından da oldukça zengindir. Bu niteliğini bugün hala devam ettirir.
Sitadeli çevreleyen surlar Urartu döneminden 19. yüzyıla uzanan zaman diliminin izlerini taşır. Bugün hala ayakta kalan sur sistemi birçok noktada Urartu surları üzerinde yükselir. Değişik dönemlerin izlerini surların duvar dokusundan ayırt etmek mümkündür. Ana kayaya oyulmuş temel yatakları üzerinde, iri traverten bazen kireçtaşı ve kum taşı bloklar Urartu Dönemi sur sistemini açıkça yansıtan kalıntılarıdır. Çoğu alanda bu duvarlar üzerinde daha küçük blok taşlarla yükseltilmiş harçlı ve geç dönem duvarları yükselir. Son yıllarda yapılan restorasyon çalışmalarında ne yazık ki harçsız inşa edilen Urartu taş duvarlarının araları dahi harçla doldurularak orijinal doku tahrip edilmiştir. Temel yatakları Urartu dönemi surlarının konum ve güzergâhını belirlememizi de olanaklı kılar. Burada bir ayrıntıyı tekrarlamakta yarar var. Özellikle Urartu Dönemi’nde bazı yapıların topoğrafyaya koşut kademeli teraslar üzerinde inşa edilmesi, teras duvarlarının üzerinde yükselen binalar ile savunma sisteminin parçası haline getirilmesine yol açmıştır. Özellikle Yeni Saray, Analı Kız gibi alanlarda ova düzeyinin hemen üzerindeki kayalıklarda başlayan temel yatakları Urartu mimarisinin bu karakteristik yaklaşımının ürünüdür. Böylelikle kuzeyde kademeli doğal teraslar halinde yükselen kayalık, sur temel yataklarına oturtulan yapay teraslarla yapılaşmaya uygun hale getirilmiş ve aynı zamanda yüksek duvarlar sur işlevi görmüştür. Kalenin güney yönü ise daha önce bahsedildiği gibi oldukça diktir. Büyük olasılıkla yapıların oturacağı temel sistemleri için güçlendirilmiş olan Yeni Saray Yukarı Sitadel alanının güneyi dışında kayalığın güney yüzünde herhangi bir sur sistemine ilişkin düzenleme göze çarpmaz.