Cemal Reşit Rey’le tanıştığım günü hatırlamıyorum. Dört yaşımda evdeki piyanodan hoş sesler çıkardığım keşfedilince anneme bir dönem piyano dersleri veren üstada götürülüp, yeteneğim hakkında doğru karar verilmesi uygun görülmüş. Cemal Bey, bana bir şeyler çaldırdıktan sonra odanın içinde dolaşmaya başlamış. Annem telaşlı, çocuğu beğenmedi diye kaygılanırken, Serencebey Yokuşu’na açılan penceresinden sarkıp o kendine has Türkçe’si ile komşulara seslenmiş:
“Gelin hemen gelin de dinleyin. Burada bir harika çocuk var”.
Cemal Bey’den dört yaşımdan, Viyana’ya gittiğim 16 yaşıma kadar aralıklı olarak dersler aldım. Daha doğrusu Necla Tiner’den sürekli ders alıp konservatuvara giderken zaman zaman ona gidip piyanodaki gelişmem, geleceğim ve sanatsal çizgimle ilgili fikirlerini alırdık. Anımsadığım bir kaç küçük şey var.
Bir keresinde bana Bach çaldırmış, dinlemiş sonra da sormuştu: “Neden bu kadar kuru çalıyorsun?”
Ona hocaların böyle istediğini söylediğim zaman “İçleri kurusun. Sen hissettiğin gibi çal.” demişti.
Cemal Bey, müzik kulağı olan ve çalışan herkesin çalabileceğine inanır, beni yaratıcılığa yönlendirirdi. Sürekli doğaçlama çaldırır, belirli temalar verir onlar üzerine kendi yorumlarımı ister, beni besteciliğe yönlendirirdi. Hiçbir konuda katı kuralları yoktu. Onun evinden hep mutlu ayrıldığımı anımsıyorum.
16 yaşımda Viyana Müzik Akademisi sınavlarını kazanınca ona veda ettim. Bana, ait olduğum toprağı ve ait olduğum milleti unutmamamı öğütledi. 1985’de ölümünden birkaç ay önce annemle karşılaşmışlar ve hemen beni sormuş: “Tuluy beste yapıyor mu, yaşamını bestelerine adasın” demiş.
Şimdi yıllar sonra onun hakkında yazılanları okuduğum, müziklerini bugünkü bilgimle dinlediğim zaman beni sanat anlayışı olarak tümüyle etkisi altına aldığına inanıyorum.
Evin İlyasoğlu onun için: “Cemal Reşit Rey, yirminci yüzyılın melodiye başkaldıran karmaşık müzik akımlarına hiçbir zaman sempati beslememiştir. Ona göre müzik, melodinin gidişatına bağlı olmalıdır. Yarına kalacak olan melodidir. Melodinin de mektebi yoktur. Allah vergisidir.”
Geleneklerine tutkusu, dinine bağlılığı, atalarına hayranlığı ile “nev-i şahsına münhasır” bir sanatçıydı. Neden Rey soyadını aldığını sorduğumuzda “Bey sözcüğüne benzemesindendir, ne de olsa beylerden gelen bir soyumuz vardı” yanıtını vermişti. Cemal Reşit Rey, beş yaşından yirmi üç yaşına kadar yurt dışında büyümesine karşın, namazından ayrılmayan, İslamın kurallarını çok iyi bilen ve bütün bunları kendi fantezi dünyası içinde yorumlayan bir bilge kişiydi. 1980’de, en son evi olan Beşiktaş Serencebey yokuşundaki apartmanında yaptığımız bir TV söyleşisi sırasında bir an sözü kesmiş ve o sırada okunmakta olan ezana kulak kabartarak, “Yine yanlış makamda okuyor. Her ezan ayrı makamda okunmalıdır bilir misiniz? Artık hiçbir müezzin buna dikkat etmiyor” demiş, sonra bu gerekçenin sosyolojik ve dinsel nedenlerini uzun uzun anlatmıştı.
Cemal Reşit Rey geleneklerine bağlı olduğu kadar İstanbul’a daha doğrusu eski İstanbul’a hayrandı. “Enstantaneler” de sanki İstanbul’un her köşesinden bir başka minyatür fotoğraf çekmiş, “Katibim” türküsü, “Çeşitlemeler”, “Fatih Sultan Senfonik Şiiri” ve Serencebey yokuşundan inen bir yoğurtçunun sesinden kaynaklanan “Piyano Prelüdleri”nde İstanbul’dan bir esin kaynakları bulmuştur.” diyor.
Cemal Reşit Rey’in öğrencisi olarak benim de sanat anlayışım İlyasoğlu’nun çok güzel özetlediği bu sözlerde gizleniyor. Çocukluğumdan beri büyük bestecileri seslendirmek yerine kendi eserlerimi yazmaya çalışmam, bu eserlerde eğitimini aldığım polifonik müziğin kurallarını asla bozmadan içine kendi ezgilerimizi yerleştirmem, tarihimizi sadece 80 yılla kısıtlamadan, on binlerce yıllık Asya ve Anadolu kültürünü sahiplenmem, ergenlik çağımın hemen ardından tek başıma 14 yıl yurt dışında yaşadığım halde inançlarımdan asla vazgeçmemem bana ilk eğitimi veren ailem kadar ondan öğrendiklerimin yansımalarıdır. Hocamın Fransızca’ya çalan o çok özel İstanbul Türkçe’si ile bana defalarca seslenişini unutmuyorum:
“Tuluy müzik tek başına yapılır. Yaratırken kimseden destek alamazsın. Dört duvarın içinde yalnızsın, piyano duygularını aktarabilen senin iç sesindir. Allah, dört duvar, piyano ve sen… Sıkıldığında, bunaldığında sadece bunu düşün.”
Sevgili Hocam. Yaşım ilerledikçe sözlerinizin değerini daha da iyi anlıyorum. Size layık olmaya ve bana aşıladığınız o çok önemli fikirlere ihanet etmemeye çalışacağım.
Tuluyhan Uğurlu/ Beylerbeyi 2002
Muhteşem bir dünyaymış. Bizim dinlediğimiz Tuluyhan Uğurlu, tam da Cemal Reşit Rey’in istediği gibi… ve ben sizi ilk dinlediğimde büyülenmemden öte, C. R. Rey’in söyledi herşeyi farketmiş tim. İŞTE sizi diğerlerinden farklı ve üstün yapan budur. Onlar tekdüze devam etsinler. Yalnız sizdeki zengin dünyanı müziğinizde etkisi olduğunu düşünüyorum. Sonsuz olun Tuluyhan Uğurlu..