Gökyüzünde neler oldu ve neler oluyor?

Astrolog Zeynep Değirmencioğlu’nun “Kainat Sensin” isimli kitabının giriş yazısından bir bölüm. 

Bu kitabın konusu, Dünya’yı ve insanlığı bekleyen gelecek olduğuna göre, astrolojinin bakış açısıyla geleceği ön görmeden önce, insan eliyle gelinen noktaya parmak basmak ve oluşturulan olumsuzlukları hatırlatmak arzusundayım. Hem gidişattan yakınıyoruz hem de bu konuda ne yapılması gerektiğini bilemiyoruz; çünkü düşünmüyoruz, fark etmiyoruz sadece yakınmakla yetiniyor, ya da boş veriyoruz. Bu konuyu şu şekilde anlamamız mümkün: Evrenin işleyişi hem kaos hem de şaşmaz bir düzen içinde devinmekte.

Galaksimizin Herkül takımyıldızına doğru kayması bazı takımyıldızlarla oldukça güçlü açılar alması ve etkileşime girmesi sonucunda, uzak olan ve dünyadan gözlemlenebilen takımyıldızlar, burçlar kuşağındaki takımyıldızlarla komşuluk ilişkisinde bulunuyor. En önemli takımyıldız kümesinin de Yılancı (Ophikus) takımyıldızı olduğunu söyleyebilirim. Bu takımyıldızın, burçlar kuşağıyla olan ilişkisinin yeni bir neslin dünyaya geldiğinin göstergesi diyebilirim.

***

******2000’li yıllarda 13. burçtan söz edildiğini duymuş olmalısınız. (Böyle ilave bir burç oluşmadı; aslında ne oldu?)  derseniz aşağıda açıklanmakta…

Ortalama her bir burç astrolojik tanımlamaya göre 30 derecelik bir yay biçimi çizer. Neredeyse bir burç geri giden Zodyak, artık 21 Mart tarihinde Koç burcunda değil, 19 ­- 20 Şubat tarihinde Balık – Kova (artık yıllar farkıyla) burçlarının kesiştiği noktada başlamakta. Bu değişim, her 2000 yılda bir burç gerileyerek yeni bir yaşamın başlangıcının göstergesini oluşturmakta. Güneş, galaksinin merkeziyle aynı hizaya gelerek karanlık kutuptan aydınlık kutba doğru hızla yükselmekte.

 

Evet, Zodyak değişiyor, her 2000 yılda bir burç geri gidiyor. Biz Milattan beri Balık çağını yaşıyoruz, şimdi Kova çağına uyumlaşacağımız bir adaptasyon sürecinden geçmekteyiz. 2002 yılından önce doğmuş olanların burcu değişmiyor fakat her yıl haritamız progres – ilerletilme –  çalışmasında zaten değişim gösterdiği için bu durum bizlere fazla yabancı olmayacak. Böylesine değişen gökyüzünden yansıyan etkili enerjilerle daha büyük adımlar atmamıza, daha cesur davranmamıza, köklü değişim kararlarını daha kolay almamıza, günlük davranışlarda daha hızlı değişim yapmamıza olanak sağlayacak diyebilirim.

Geride bıraktığımız döngüden kalan, yarım işlerin tamamlanması ve gelmekte olan yeni bir 2000 yıla adapte olmak için 70 yıl, gelmekte olan yeni döngüye uyum için de bir 70 yıl daha gerektiği bilgisi, eski astrolojik kaynaklarda yer alıyor.

Ancak ivme kazanarak genişleyen evrenin, zaman faktörünü daraltmakta olması, dünya zamanıyla 50 yıl olarak öngörülen değişimler neredeyse 5 içinde yılda oldu. Yaklaşık 18 – 20 yıllık bir araştırma sonucunda siz okurlarla paylaşmak üzere toplanan veriler, yapılan gözlemler, hesaplamalar sonucunda, 70 yıllık bu zamanın 14 yıla indiğini söyleyebilirim.

Zaman bu dünya için var. Aslında her şey anda olup bitiyor. İnsanın ağır titreşiminin sebebi, yerçekimi olarak bildiğimiz dünyanın çekirdeği magmada yoğun olarak bulunan madenle, kan yapımızın (demirden)   aynı madenden oluşmasından kaynaklı. Dünya’nın manyetik alanı zayıfladığı için magmanın dönüş hızı neredeyse durma noktasına geriledi, bu gerileme yer çekiminin hafiflemesine neden oldu. Londra’da bulunan özgül ağırlığı ölçen merkez, bu hafifleyişi 2004 yılının başlarında bilimsel olarak açıkladı. Dolayısıyla bu durum, biz insanoğlunun da Dünya’nın ağırlığından ve maddenin esaretinden sıyrılarak hafiflemesi anlamına gelir. Bu oluşumların astrolojik sebebine gelince; Uranüs, hâkimi olduğu Kova burcunda ilerliyordu ve hem dünyada hem de insanın iç uzayında değişimin özgürleşmeyi sağlayıcı duygu/düşünceleri uyarıyordu. İç sesimizi duymaktan öylesine uzaklaştığımızı 2012 yılında zaten, Dünya’nın sonu gelecek inancı ile yaşamı sürdürmektense yok olmasına seyirci kaldığımızı bugünler itibariyle görmekteyiz.                                                                             Nükleer/biyolojik silah denemeleri, gelişen teknolojinin yaydığı olumsuz gazlar ve daha pek çok faktörün etkisi, ozon tabakasında delikler oluşturdu. Uzaydan gelen zararlı enerjiler de iklim koşullarının değişmesine sebep oldu ve olmaya devam ediyor. Çekim yasası gereği radyasyon yaymaya başlayan dünya, uzayda bulunan radyasyonu atmosferine çekiyor. Kâinatın hızlı değişimine ayak uyduramaz ve dünyanın kendini yenilemesine yardımcı olamazsak üstündeki yaşamı da sürdürmemiz tehlikeye girebilir.

***

Astronomide artık ne Zodyak ilk oluştuğu yerde durmakta, ne de gezegenler burçlarının hâkimiyetine sahip. Dolayısıyla burçların kapladığı ‘alanların’ öğretisi daha etkili durumda.

Nasreddin Hoca’ya sormuşlar:

“Hocam eskimiş ayları ne yaparlar?” Hoca da:

“Ne yapacaklar, kırpar kırpar yıldız yaparlar!” demiş.

Burçların bağrında taşıdığı sırlar, günümüze kadar yarım yamalak gelebilmiştir. Aynen Nasreddin Hoca’nın dediği gibi, ‘kırpıla kırpıla keşke yıldız olsaydı.’

Yıldız olmayı bırakın, kuşa dönen kadim bilimler, eğlence ve şekilsel uygulamanın ötesine bir türlü geçmemiştir. O halde, günümüz uyanış zamanı olduğundan, gizli bilgilerin de artık açığa çıkarılma zamanıdır.

Günümüzde, bütün kadim bilgiler gibi astroloji de ruhun rehberi olmaktan çıkmış, elde kala kala ‘eğlence’ bölümü kalmıştır. Oysaki Tanrı’nın nefesinden oluşan ruh, dünya hayatını bedenli varlık olarak deney imlemek için Dünya okuluna gelmektedir. Öte âlemde bildiklerini, bu âleme geldiğinde unutmaktadır.

Burası üç boyutlu ‘madde âlemi’ olduğundan, soyut verileri somut olarak algılayabilmek için tasvirlere ihtiyaç duyarız. Ruhumuzun gelişmesi için edineceği tecrübe, burcunun elementiyle şekillenmekte, burcun sahibi gezegenin yansıttığı enerji, insanda hareket kazanarak eyleme dönüşmektedir. Tekrar ifade etmeliyim ki, bu ilime bakış açımız netlik kazansın: “Gezegenler bizi yönetmemekte, biz gezegenlerden akan enerjiyi yönetmekteyiz.”

Mevlana bir dörtlüğünde diyor ki;                                                                  “Yıldız gibi tertemiz, parlak ruhlar gökyüzündeki yıldızlara ders verir, yardım eder.                                                                                                                                 Görünüşte bize hükmeden bu yıldızlardır, oysa hakikatte batini(içrek)bilgimiz göklere hükmeder.

Bu sebeple sen bedende küçük bir âlemsin, oysa hakikatte kâinat sensin.”

Yorum Yaz


*