
ASTROLOG ZEYNEP DEĞİRMENCİOĞLU
Evrensel sistemin nasıl var edildiğini çeşitli yöntemlere başvurarak anlamaya çalışan insanoğlu, gerek tabiatta, gerek yaşamın içinde, şiirde, müzikte, felsefede, manevi inanç biçimlerinde, dinsel metinlerde aramış durmuş. Bilim, hızla ilerleyen yeni araç/gereçleri bazı kalıplaşmış biliş ve inanışları silip süpürmüş olsa da, dünyayı, insanı, yaşamı kolaylaştırmayı düşünen, merak eden, araştırıp sorgulayan ve yasaklara itiraz eden, araştırmalarının sonucunu ortaya koyan nice akıl sahibi bilginlerin canına mal edilmiş olduğunu da tarih kitaplarında okuyoruz.
Bu kahramanların savlarını ortaya atmalarına neyin sebep olduğunu anlamakta zorluk çekilmiş. Kimine inançsızlık, kimine akıl hastası, kimine de şeytan yaftası kolayca yapıştırılmış.
Orta çağın karanlık rüzgârında nice evrensel bilgiyi, insanın başta sağlığı için kullananları da yakmışız. Bir kısmımız onlara hayranlık duyup hayretle karşılarken, bir kısmımız nedenini anlamayı bir kenara bırakalım; hiç sorgulamadığımız halde yargılamakta ve ortaya koydukları olağanüstü eserlerini yakıp yıkmaktan da geri duramamaktayız.
SON SÖZ – ÖZET
Günümüze ve gelecek yıllara dair olasılıkların toparlandığı bu kitabın yazılış öyküsü 90’lı yılların başına dayanıyor. O dönemde oluşturulan haritalarda öngörülen olayları incelerken zamanın öne çekildiğini fark ettim. Nedenini anlamak için gezegen hareketlerini gözlemlemeye ve hesaplamalardaki farklılığı anlamaya çalıştım. Bu araştırma ile de değişimin nedenini fark edince notlar tutmaya başladım, ülke ve kıtalara yansımalarını inceledim. Toplumsal olayların, tepkisel hareketlerin, finansal iniş çıkışlarının göksel işaretlerini; yer sarsıntılarını, yanardağ faaliyetlerini, yer sarsıntısı sonrasında tsunami oluşumunu inceledim. Geriye dönerek buluşları oluşturan göksel enerji uyarışının ortaya çıkardığı yenilikleri hangi gezegen görünümü ve gezegenlerin bir birleriyle olan ilişkilerini gözden geçirdim ve bu tespitlerden oluşan bilgiyi sizlerle paylaşmanın heyecanı ile de vücut bulan bu kitabı yazdım. Bu birinci nedeni düşüncede yükseltirken ise değişimi dünyaya ve ülkemize, halkımıza anlatmak, yeni yaşamın ‘geçiş ve adaptasyon’ döneminin çağrısını duyurmak amacını görev saydım.Artık elimiz böğrümüzde dünyanın sonunun gelmesini beklemenin korkusunu aştık; üstümüze düşeni yapmak için harekete geçtik. Günümüzün karmaşık ve zorlayıcı yaşam koşullarının değişimiyle oluşturulacak güzel yarınlara bir an önce kavuşmak dileğiyle.
Astrolojinin dili ile olanları, olagelenleri ve yeni yaşamda olduracaklarımızı özetleyerek yeniden anımsayalım.
Toprak grubunda birleşen gezegenlerin enerjisi ile doğayla bütünleşmemiz gerekirken maddeye ve aşırı tüketime yönelerek bir anlamda duyu ve duygularımızı maddeyle sertleştirdik. Aslında toprakla bir olduğumuzda doğaya hâkim olur köklenir tıpkı bir ağaç misali gövdemiz güçlenirken de dal budak salarak enerji alış verişi sağlamış oluruz. Toprak sağlamlık ve güven anlamını taşır.
Hava grubundan yansıyan enerjiyi konuşmak, söylemek, söyleşmek yerine içimizi bilgisayar arkasından yazıya döktük. ( Burada, gençliğin bilgisayarla olan bilgi toplama/ buluş geliştirme ilişkisinden söz edilmiyor.) Bu akım yeni bir dil oluşturdu ise de bozulan lisan hem yerleşik kültürün bozulmasına hem de bedensel dengemiz şaştığından algımızı da şaşırttık.
Hava, bilginin yayılmasına, oksijenle yaşamın devamlılığına, polenlerin taşınması sayesinde meyve, sebze üremesine katkı sağlarken; inceliğin, sanatın gelişmesinin de bir ifadesidir. Çünkü astrolojide hava, akıl, zihin üretiminin seviyesini, iletişimle işitme duyusu ile de duyguların uyarılmasının nedenlerini, sonuçlarının nasıl olabileceğini anlatır.
Ateş grubu burçlarda toplandığında saflığımızın yüceliğini hissetmek yerine varlık göstermek dürtüsüyle sonunu hesaplamadan girişimlere/yatırımlara yöneldik. Aydınlık ve sıcaklık yaymasının yanı sıra astrolojide ateş, adalet ve hakkaniyet ifadesinin göstergesidir. Şimdilerde bu enerjinin ‘ben/benim/bana’ yani bireyselliğin hak talebine, adalet arayışına dönüşerek tüm dünyada kitlelerin ‘haksızlık ve adaletsizlikten’ feryat edişine şahit olmaktayız.
Su grubunun mesajını algılayamadığımızdan sevgimizi kısıtladığımız için su kıtlığını oluşturduk. Ağaçlar her geçen gün azaldığı için oksijeni tazeleyemediği gibi insan eliyle oluşturulan olumsuz gazlar kalkanını aşamadığından yağmur, kar olarak suyun devir daim yapamamasının nedenini oluşturuyor. Astrolojide su duyguları, hakikati, bilgiyi, merhameti ve sevgiyi anlatır.
Halk topluluğu olan biz insanlar kolektif bir bilinç oluşturuyoruz. Korkular, kaygılar, endişeler ve birazda nefret tohumlarını serperek tahrip gücü yüksek kocaman bir duman bulutu oluşmuş durumda. Bu oluşumla gezegenlerin enerjisini fark etmeden negatif yönde kullanılmasına dönüştürdük. Yararlanamadığımız bu enerjilerin iç uzayımızda birikmesiyle ritmimiz/dengemiz bozulurken haliyle sağlık sorunlarının da ortaya çıkmasının sebebine meydan vermiş olduk. Şimdi ise neredeyse sonsuz bir son şans olduğunu gökyüzünün mesajında görebiliriz. Her alanda ve her konuda büyük bir karmaşa ve yalnızlaşma/ayrışma ile karşı karşıya geldik. Bozulma, yenilenebilmek için büyük bir fırsata dönüşmüş durumda, yenilenmeliyiz, yenilebiliriz, yenileneceğiz. Neden ve nasıl derseniz? Önce varoluşumuzun önemini anlıyor, bedenimizin beslenme gereksinimlerini marketten değil de tabiattan elde ettiğimizi keşfediyor, maddenin efendisi olmayı seçiyoruz, seçmeliyiz. Akıl ve zekâ ile yapamayacağımız hiçbir şey yok, bunu fark ediyoruz. Kâinat biz insanların iradesine sunulmuş olduğuna göre ve dolayısıyla biz kâinatın ta kendisini içimizde bir kozada saklar gibi taşıyoruz. Öyleyse şimdi tırtıllıktan kelebeğe dönüp içimizde taşıdığımız bu ihtişamı günlük yaşamımızda ortaya çıkarabileceğiz.
Elbette her birimize ‘karınca kararınca’ olduğu kadar ebeveynlere, eğitmenlere daha çok iş düşüyor. Bu iş görev olduğu kadar dünyaya ve ülkemize karşı sorumluluk duygusuyla ele alındığında, sevgi ve güveni yetişmekte olan gençliğe sakince vererek içlerine yerleştirebilir, yeteneklerinin ortaya çıkmasına olanak veririz.
Duygularımızı serbest bırakarak sevmeye ve sevilmeye güven duymakla, maddeyi de sadece araç olarak algılamakla bu sayede maddenin esaretinden kurtulabilir, hafifler neşenin coşkusu ile hem gençleşir hem de maddenin bereketlenmesine yol açmış oluruz.
Girişim ve yatırımlarımızı üretmek/paylaşmak adına yaptığımızda ise ne kadar çabuk büyüyüp bereketlendiğine şaşırmamamız için sebebimiz kalmaz.
En büyük soruna gelince; yüksek sesler çıkarmakla birlikte iletişim kuramıyor, karşımızdakini dinleme sabrı gösteremiyor, duygu ve düşüncelerimizi sözcüklerle ifade etmekte zorlanıyoruz. Çünkü öz güvenin zayıflaması ile incinmekten, hayal kırıklığı yaşamaktan, sevginin değiştirici, dönüştürücü en önemlisi özgürleştirici etkisinden korkuya kapılıyor, öz benliğimizle duygusal algılama hassasiyeti arasında korku enerjisi ile bariyerler oluşturuyoruz. Aşırı kilo alımının bir sebebinin de bu duygusal bariyerler olduğunu söyleyebiliriz. Yaşamı bir kuşatma ve savaş biçiminde tehdit olarak algılandığından dolayı da kilo alarak kalkanlaşıyor, zırhlanıyor, yastıklanıyoruz. Önce bedenimizdeki ağırlıklardan kurtulmanın hafifliği ile nedeni olmasa bile içimizi büyük bir sevinç heyecanı saracak, sonra günlük yaşama yansıyan bu neşeli ruh hali ile hiçbir konu/kişi için ön fikir geliştirmeden ilişki kuracak, yardımlaşmanın eşsiz hazzını tadacağız. Güneş sistemimizin gezegen enerjileri eşsiz/pürüzsüz yeni bir yazılımı iç uzayımızda uyanacak adeta bir armağan almış gibi olacağız. Nedir bu enerjilerin içeriği:
Güneş’ten Tanrı’yı temsil eden doyumsuz irfanını;
Ay’dan başlatma, olgunlaştırma ve tamamlatma gücünü;
Merkür’den kıvrak zekâyı ve espriyi;
Venüs’ten koşulsuz sevgi ve merhameti;
Mars’tan adaletli cesareti;
Jüpiter’den vicdani sorumluğu ile bereketi;
Satürn’den ruhumuzun bilgeliğini,
Uranüs’ün evrensel ışığı ile özgürlüğü;
Neptün’den ilhamı;
Plüton’dan yeni koşulların tazelenmeyi;
Chiron’dan içsel ve dünyasal şifayı;
Ay Düğümlerinden ruhun amacını gösteren rehberliği, tüm enerjilerin renklerini alarak, hissederek ışıyacağız.
Sevginin, bilginin, birliğin sarıp sarmalaması ile doğaya, her türden canlıya ve elbette birbirimize yakınlaşarak çölleşmeye giden dünyamıza içsel ışımamızla yeniden can vereceğimizin bilgisini, kâinatın sahiplerine teslim ediyoruz.
Sevgiyle/ ZEYNEP DEĞİRMENCİOĞLU