Dolmabahçe Sarayı: Sedir sofralarından, masa başı sohbetlerine

Kaynak: Milli Saraylar 

Dolmabahçe Sarayı’nın bulunduğu Beşiktaş sahil bölgesi, geçmişte Boğaziçi’nin koylarından biri olarak gemicilik faaliyetlerine sahne olmuş bir alandır. Antik çağlardan itibaren gemilerin sığındığı doğal liman olan bu koy, Bizans Dönemi’nde de yöneticilerin ilgisine mazhar olmuş ve bu bölgede kraliyet sarayları inşa edilmiştir. 

Osmanlı Dönemi’nde donanma gemilerinin demirlendikleri ve denizcilik törenlerinin yapıldığı bir liman olarak işlev gören sahil bölgesi 16. yüzyılda doldurulmasıyla beraber “dolmabağçe” adını almıştır. Resmi ikametgâh Topkapı Sarayı olmasına karşın “dolmabağçe” bölgesi de giderek tercih edilen ziyaret yerlerinden biri olmuş, padişaha ve hanedana ait Has Bahçe olarak kullanılmaya başlanmıştır. 19. yüzyıla kadar bu has bahçe üzerinde inşa edilen köşk ve kasırlar topluluğuna “Beşiktaş Sahil Sarayı” adı verilmişti. 19. yüzyılda ise, çağın yenilenme ve modernleşme rüzgârının etkisi Osmanlı’nın kültürüne, yönetimine yansıdığı kadar saraylarına da yansımaktaydı. Bu yenileşme rüzgârının ortaya çıkardığı en görkemli eser ise bugün İstanbul’un en büyük üçüncü saray yapısı olma ünvanına da sahip olan Dolmabahçe Sarayı’dır.  

Topkapı’dan Dolmabahçe’ye

15. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar hanedanın simgesi, yönetim yeri ve ikametgâhı Topkapı Sarayı iken 19. yüzyılda bu durumun değişmeye başladığını görüyoruz. Beşiktaş Sahil Sarayı yapıları padişahlar tarafından daha sık ikamet ve ziyaret edilen yerler hâle gelmeye başlıyor.

Topkapı Sarayı’nın yerine Beşiktaş Sahilsaray-ı Hümayunu’nda konaklamanın yolunu açan, bu kararı veren ilk padişah yenilikçi yönüyle bilinen II. Mahmud olmuştur. Resmi törenlerin birçoğu yine Topkapı Sarayı’nda yapılmaya devam etmiştir; fakat yüzyıllarca Osmanlı’nın simgesi olmuş olan yapının yerine başka bir mekâna geçilmesi adım adım olsa da Osmanlı Devleti’ndeki değişim ve dönüşümün başladığının göstergelerindendir.

Tanzimat Fermanı ile başlayan süreçte, imparatorluk yenilenmeye doğru adımlar atmış, halk yeni haklar elde etmiştir. II. Mahmud’un temelini attığı kurumlar, Sultan Abdülmecid (1839-1861) döneminde işler hâle gelmiş, yeni kurumlar tesis edilmiştir. Sultan Abdülmecid modernleşme adımları atmakta son derece kararlıydı ve bu süreci ilk olarak kendi yaşadığı mekânlarda ve yaşam tarzında hayata geçirmekteydi.

Sultan Abdülmecid, Beşiktaş Sahil Sarayı yapılarının işlevsellik açısından eksik kaldığının hissedildiği bir dönemdir. Bu yapılar yıktırılarak yerine Dolmabahçe Sarayı’nın yaptırılmasına karar verilir. 13 Haziran 1843 yılında inşasına başlanan Dolmabahçe Sarayı, 7 Haziran 1856’da kullanıma açılmıştır. 110 bin metrekarelik bir alanda, Boğaz’a nazır muhteşem bir manzaranın hakimi konumda yer almaktadır. 

19. yüzyıl, hanedanın ve yönetimin Dolmabahçe’ye taşınmasının yanı sıra saray idaresinin, fonksiyonlarının da dönüşüme uğradığı önemli bir dönemeçtir. Protokoller, gelenekler yavaş yavaş batı tarzı ile harmanlanmaya, Avrupa saraylarıyla benzeşmeye başlamıştır. Avrupa’dan gelen konukların da sıklaşması bu kültürel alışverişi kolaylaştırmış, hızlandırmıştır.

Dolmabahçe’de Yaşayanlar

Dolmabahçe Sarayı’nda, Osmanlı Dönemi’nde 1856 yılından itibaren sırasıyla; Sultan Abdülmecid (1839-1861), Sultan Abdülaziz (1861-1876), Sultan V. Murad (1876), Sultan II. Abdülhamid (1876-1909), Sultan V. Mehmed Reşad (1909-1918) ve Sultan VI. Mehmed Vahideddin (1918-1922) olmak üzere 6 padişah ve son Halife Abdülmecid Efendi (1922-1924) yaşamıştır.

Dolmabahçe’de yaşayan son kişi ise ölümsüz hatırasıyla, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’tür. Cumhuriyetin ilanı sonrasında 1927-1938 yılları arasında Dolmabahçe’de yaşamış, resmi çalışmalarını yürütmüş ve 10 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayı’nda hayata gözlerini yummuştur. 

Mustafa Kemal Atatürk’ün ardından İsmet İnönü tarafından da makam olarak kullanılan saray 1984’te müze-saray olarak ziyarete açılmıştır.

Sarayın Mimarisi

Dolmabahçe Sarayı’nın inşa sürecinde dönemin mimari alanında önemli ve meşhur isimleri Abdülhalim Bey, Altunizade İsmail Zühtü Paşa, Karabet Balyan, Ohannes Serveryan, Nikoğos Balyan ve James William Smith görev almıştır. Yapı planı olarak eski geleneklerden çok fazla uzaklaşmayan sarayın iç ve dış süslemeleri ise yoğun bir biçimde batı tarzları esas alınarak hazırlanmıştır.  

Sarayın ana yapısı, fonksiyonel olarak üç bölüme ayrılır; devletin yönetim işlerinin yürütüldüğü “Mabeyn-i Hümâyûn” (Selamlık), padişah ve ailesinin özel yaşamına ait “Harem-i Hümâyûn” (Harem), bu iki bölüm arasında padişahın önemli devlet törenleri için ayrılan “Muayede Salonu” (Tören Salonu)’dur. 285 odası, 44 salonu, 68 tuvaleti ve 6 hamamıyla Dolmabahçe Sarayı, 14.595 m2lik bir alan üzerine kurulmuş monoblok bina olarak Türkiye’deki en büyük saray durumundadır. 

Dolmabahçe Sarayı, 19. yüzyılın yenilenme rüzgârında ortaya çıkmış bir yapı olarak mimari açıdan da batılı üslupların etkisini taşımaktadır. Rokoko, Barok ve Neo-klasik mimari tarzlarını yansıtan Dolmabahçe Sarayı, Topkapı Sarayı’nda mimari plan anlamında da farklılık göstermektedir. Topkapı Sarayı’nda zaman ve gereksinimlere göre genişleyen ve değişen bir tasarım yer alırken Dolmabahçe Sarayı’nda önceden belirlenmiş bir tasarım ve plan düzeni hayata geçirilmiştir. 

Sedir Sofralardan Masa Başı Ziyafetlere

Dolmabahçe’nin mimarisiyle beraber iç dekorasyonunda da batılılaşma etkisi büyüktür. Geçmişte kullanılan sedir ve minderlerle oturma düzeni Dolmabahçe’de yerini çağdaş yaşamın gereklerinden kabul edilen sandalyeli, masalı oturma düzenine bırakmıştır. Osmanlı hanedanı, çağın yeniliklerini, düşünüş biçimini takip ve tatbik etmişlerdir. 

Modernleşme yolunda yeniliklere kapılarını açmış olan ve batıyı örnek alan Osmanlı hanedanı ve toplumu siyasi, kültürel ve toplumsal alanda bunun etkilerini yaşamıştır. Dolmabahçe Sarayı ise bu sürecin tanığı ve faillerinden biri olarak tarih sahnesinde çok önemli bir konuma sahiptir. Modernleşmenin ilk anıtlarından biri olan Dolmabahçe Sarayı, ebedi bir değere sahiptir.

Yorum Yaz


*