“Biz sanatçılar gökten zembille inmedik”

Yazan Mine Baykara/2009 İstanbul

“Biz sanatçılar gökten zembille inmedik. Halkın içinden çıktık.” der. Özel yaşamında o da sıradan bir İstanbullunun yaşamını sürer. Halkın içinde yaşamak ona ve müziğine gerçeklik ve sadelik katar. Tuluyhan’ın yaşamı da müziği gibi her türlü yapaylıktan ve abartıdan uzaktır.

Tuluyhan için sabah genellikle öğle saatlerinde başlar. Gece onun için çok değerlidir. Günün ilk ışıklarını görmeden uyumamaya gayret eder. Geceleri onun ürettiği, düşündüğü saatlerdir. Alkolle arası iyi olmadığı için sabaha kadar elinde çay bardağı evin içinde dolaşır. Bazen sabahın ilk ışıklarıyla uyanan insanların arasına karışmak için hiç uyumadan sabahı karşılar. Sabah fırından çıkan ilk ekmekle kahvaltı etmekten, gece boyu çalışan şoförler, polislerle sohbet edip, sabahçı kahvelerinin çaycılarıyla muhabbet etmekten ayrı bir enerji alır. Zamanını sıradan görünen ama duygu ve fikirleriyle zengin insanların arasında geçirir. Eğer erken saatte bir randevusu varsa hiç uyumamayı tercih eder. Çünkü birkaç saat uyuduktan sonra kalkmak onun için en ağır işkencedir. Eğer onu uykusunu almadan kaldırırsanız korkunç olabilir.

Övgüler Tuluyhan için güzeldir ama, hiç ummadığı bir yerde, mesela bir takside, ya da bir büfede tost yerken (en iyi tostu büfelerin yaptığına inanır) gerçek Türkiye’nin insanlarından biri tarafından tanınmak ona en büyük mutluluğu verir… Hayvanlar, özellikle kediler ve sokak köpekleri yakın arkadaşlarıdır. Sokak köpeklerinin insana sevgi ile baktıklarını söyler. Dev kangalların inceliklerini uzun uzun anlatır. Profesyonellere taş çıkartan köpek taklitleri yapar… Evinin çevresindeki kedilerin hepsinin isimleri vardır ve kapı önünde uzun uzun onlarla ilgilenir. Tuluyhan, yıllarca yoğun konser programları nedeniyle iyi bakamama endişesi ile eve hayvan almak istemedi ama 2004 Mayıs ayı içinde dayanamayıp bir minik kedinin sorumluluğunu üslendi. Kedinin adı Bebiş konuldu.

Kadınlar ve aşk onun vazgeçemediği tutkularıdır. Aşık olduğunu inkar etse de zaman zaman onu tutkulu bir aşık olarak görebilirsiniz. Sevdiği kadının sürekli yanında olmasını ister. Eğer kadının işi biraz ön plana geçerse hemen kırılır, ilişkiyi bitirir. Aldatılmaya ve yapmacığa asla tahammülü yoktur. Beraber olduğu kadınlarla ilişkisi bittiği zaman onların arkasından asla kötü sözler söylemez. Birisi kötü konuştuğu zaman da buna çok kızar. Yaşadığı güzelliklerin arılarına her zaman sahip çıkar.

Tuluyhan’ın hayatında detaylar, küçük aksesuarlar çok önemlidir. Bulunduğu mekanı hemen kendine has bir ortam haline getirir. Küçük biblolar, irili ufaklı mumlar, afişler ve özel koleksiyonlardan alınmış resimler… Resim konusunda çok bilgilidir ve pek çok ressam arkadaşının orijinal eserleri evinin duvarlarını süsler…

Evine habersiz gelinmesinden, uyandırılmaktan nefret eder.  Evinde yiyecek türünden bir şey bulunmadığı gibi içeceğiniz şeyi de seçmenize imkan tanımaz. Kendisi sadece çay içtiği için konuklarına da istisnasız çay ikram eder.

Evde yemek pişirilmesinden hoşlanmaz. Uzun uzun kurulan sofraları sevmez. Önüne getirilen tepsi içindeki kahvaltı sofrası hiç bıkmayacağı en muhteşem yemektir onun için. Gündüz mutlaka dışarıda evinin yakınındaki pastanelerde, kafelerde oturup karnını doyurur, bu mekanlarda saatlerce oturup büyük bardaklarla çay içer. Gün boyu burada dostlarıyla, yeni insanlarla sohbet etmekten ayrı bir zevk duyar. Akşamları eğer dışarıda yemek yememişse eve pizza, pide, hamburger gibi rahat yenilecek bir şeyler getirtir.

Atatürk’e tutkundur. Fikirlerinin ötesinde onun yalnızlığı ile kendi yalnızlığı arasında yakınlık kurar.

Tarih ve dinler üzerine okumaktan hoşlanır. Televizyonlarda belgeselleri, zaman zaman tartışma programlarını izler. Elindeki kumanda aletini müthiş bir hızla çevirirken hiçbir şeyi kaçırmaz. Pop müzik kliplerini oturup izlemez ama, şarkıcıların çoğunu tanır. Kendi müziği dışındaki müziklere eleştiri getirmez, diğer klasik müzik eğitimliler gibi popüler müzik sanatçılarını küçümsemez, hatta bazılarını sever de… Ancak Türk Halk Müziği’nin ustalarına saygısı sonsuzdur.

Müzik olarak her zaman enstrümantal olanı sever. Bunu açıklarken müziğin görevinin söz desteği olmadan dinleyiciye ulaşmak olduğunu savunur.

Genellikle ciddi konulardan konuşmaktan hoşlanmaz. Çocuksu sohbetleri sever, gününe göre müthiş esprilidir. Kendini ilgilendirmeyen konularda ortaya fikir atmaktan hiç hoşlanmaz. Güncel konulardan çok kâinatsal konulardan konuşmayı sever. Bu derin konuları paylaştığı çok ender dostları vardır. Bu dostları arasında bile fazlaca konuşmaz, onları dinlemeyi tercih eder. Kendi fikirlerini ise genellikle kitlelerle paylaşmaktan hoşlanır. Basın, televizyon röportajlarında ve sahnede farklı yorumlarıyla fikirlerini belirtmeyi tercih eder.

Dünyanın neresine giderse gitsin dönüşünde “İşte dünya başkenti İstanbul’a geldim” diyerek özlemle ve sevinçle evine koşar. Ciddi bir İstanbul fanatiğidir. İstanbul’u sadece güzelliği nedeniyle değil, kültürleri en iyi biçimde kucaklayan kent olarak sever. İstanbul hoşgörüsüne tutkundur.

Bir yanıyla yedi yaşındaki harika çocuk, bir yanıyla 150 yaşındaki bilge kimlikleri…

Bu iki kimlik Tuluyhan’da sürekli çatışır.

Belki de onu herkesten farklı kılan özellikler bunlardır…

Yorum Yaz


*